Eskiden eğer bir kitabın filmini izleyebiliyorsam neden kitabını okuyayım ki diye düşünürdüm. Herhalde bu daha çok Stephen King tipinde yazarların film uyarlamalarını düşünmemden ileri geliyordu.
Farklı yönetmenler, konular keşfettikçe ve izlediklerim hakkında daha fazla bilgi edinmek istedikçe bazı filmlerin kitaplarını okumam gerektiğini hissettim.
Sevgili antilopçuğumla bir konumuzun da bu olabileceğini düşünmüştük. Konu hakkında yazmaya başlamadan hem filmini hem de kitabını okuyup beğendiğim/beğenmediğim, filmini izlemek istediğim kitap ve kitabını okumak istediğim filmleri listeleyeyim dedim (ne zor cümle oldu yahu :)):
Beğendiklerim:
Kelebek (
Papillon): Film de kitap da çok sürükleyici. Film daha izlenesi olsun diye bazı karakterler ön plana çıkarılmış olabilir ama kitap o kadar ayrıntılı ki, ancak bu kadar yapılabilirdi diye de içimden geçiyor.
İnsanın affedici, takdir edici yönünün dünyayı güzelleştirebileceğine bir örnek. Henri samimiyeti, çalışkanlığı ve azmiyle de bu sayede saygı kazanıyor.
Kiev'deki Adam (
The Fixer): Kitabını çok beğendim. Filmi de beğendim ama altyazısı olmadığı için (bulunmuyor altyazı malesef, o kadar hırs yaptım ki İngilizcesini bulsam Türkçe'ye çevirecektim) aslında kitabı okumasam filmden hiç birşey anlamazdım.O yüzden aslında biraz taraflı bir beğenme oluyor sanırım. Kitapta zaten bildiğim olayları izleyip kitaptan hatırlayarak ve bildiğim bölümlerle eşleyerek anladım bir çok sahneyi. Alan Bates'in harika bir oyunculuk sergilediğini söyleyebilirim.
Film olduğu zamanı çok güzel şekilde yansıtmış. Kostümler, mekan, oyunculuk adeta sinema dersinde ilgili konularda örnek verilebilecek titizlikte yapılmış. Murathan Mungan'ın bir yazısında neden bizde tarihi film yapılamıyor diye güzel güzel açıklamıştı. Yapmak isteyenlerin özellikle mekan ve kostüm için bu filmi izlemesini öneririm. Yakov Bok'un filmin bir sahnesinde çizmelerini çıkardığında ayaklarında çorap değil de sarılmış paçavranın olması bile harika bir ayrıntı.
Karışık yazımı son bir bilgi vererek bitiriyorum. Kitap gerçek bir h
ikayeden esinlenerek yazılmış, 1913'te hristiyan bir çocuğu öldürmekle suçlanan Menahem Mendel Beilis'in "Beilis trial" ya da "Beilis affair" olarak geçen davasından esinlenerek ve bazı ana detaylar değiştirilerek yazılmış (Oldukça enteresan bir konu, merak edenler wikipedia'da linkten linke tıklayarak daha fazla bilgiye erişebilir).
Kayıp (Missing): Costa Gavras filmleri izlerken önce filmini izledim, ardından kitabı bulup (artık basımı yok ancak sahaflardan bulabilirsiniz) okudum. Her ikisini de beğendim. Bu filmi Z, Etat de Siege ve Confession üçlemesinin kardeşi sayabiliriz.
Da Vinci Sifresi: Aslında pek okumadığım türde bir kitap. Bu da eskilerdeki düşünceme uyuyor. Film bence çok güzel bir uyarlama olmuş. Ama ilk filmi izlesem büyük ihtimalle kitabı okumazdım...
Uçurma Avcısı: Kitap ile filmin etkileyiciliğinin hiç ilgisi yok. Filmi izlemenizi değil de, kitabını okumanızı mutlaka tavsiye ederim.
Bir Gun (One Day): Kitabini cok keyifle okudum (bayan kitabi denebilir). Modern peri masali.
Film de bence harika uyarlanmis.
Bülbülü Öldürmek (
To Kill a Mocking Bird): Gregory Peck'in her filmini izleme isteği ile dolduğum, harika çocuk oyunculuklarını da içeren yine bir dava, önyargı, ırkçılık filmi.
Artık sıkılma yaşını geçmiş, biraz biraz ciddi kitap okuyabilecek her çocuğun okuması gereken bir kitap.
İyi insan olmayı, doğru insan olmayı harika bir şekilde anlatmış.
Guguk Kuşu (
One Flew over the Cuchoo's Nest): Jack Nickolson'ı nadir sempati duyarak izlediğim filmlerinden (Shining filmini izledikten sonra bir arkadaşımın Jack Nickolson'ın karısı olsam bu filmi izledikten sonra korkar eve almazdım yorumu aklıma geldi). Bu film bir yandan sonradan çekilmiş Deney filmine benziyor.
Filmi izledikten sonra kitabını da okudum ve çok beğendim. Ken Kesey bu kitabı yazmadan önce CIA tarafından finanse edilen bir psikolojik klinik deneye gönüllü olmuş ve oradaki deneyimlerinden esinlenerek bu kitabı yazmış.
Gücü elinde bulunduranın zalimliğini nasıl meşrulaştırabileceğini; ezerek, korkutarak nasıl bir hakimiyet kurabileceğini gösteren harika bir kitap. Bu kitabı okuduğumda imkanı olmayan insanlara üstten bakıp akıl vermenin ve ahkam kesmenin ne kadar manasız ve acımasız olduğunu tekrar hatırladım. Bazen üzerinize basan ağırlık bir kamyon olmayabilir ama görünmez şekilde baskısını hissedebilirsiniz...
Bu akıl hastanelerine eleştirel bakışla yazılmış bir örnek, bu minvalde örnekler okullarda, hapishanelerde, işyerlerinde, toplum düzeninde ve ailede sonradan oluşturulmuş rollerle gücü kötüye kullanma olarak net şekilde görülebilir.
Pi'nin Yaşamı (
Life of Pi): İkinci kez izledikten sonra diyaloglara (aslında monologlara) daha fazla dikkat edip, daha fazla anladığım, neden tanrıya inanıldığına örnek olan bir film. Beni kitabı okumaya meraklandıran içerdiği değişik bakış açıları ve merak ettiğim simgeler.
Kitabı okuyunca iyi bir uyarlama olduğuna karar verdim.
Bir de filmini izleyip kitabını merak ettiğim filmleri listeleyeceğim ya da filmi çekilse nasıl olur diyeceğim kitapları:
Zorba (
Zorba The Greek): Nikos Kazancakis'in aynı adlı romanından uyarlanmış Anthony Quinn, Alan Bates ve Irene Papas'nın mükemmel oyunculuklar sergilediği saygıdeğer bir film. Aslında Zorba uzun zamandır okumak için niyetlendiğim, nedense başlayıp bir nedenle devam etmediğim bir kitap.
Zübük: Aziz Nesin'in aynı adlı kitabından uyarlanmış film. Aziz Nesin'in harika göndermelerde bulunduğu filmin kitabında sözlerin altını çizerek okumam gerekir diye düşünüyorum ve kitabın tanıtımı ile bağlıyorum:
Şimdi çok iyi anladım ki, zübük bir tane değil, bia hepimiz birer zübüğüz. Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızda böyle zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor, Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra, kendi zübüklerimizin biritek Zübükte birleştiğini görünce ona kızıyoruz.
Bu kısımda sevgili antilop arkadaşımın da ekleyeceği başlıklar olacaktır. Konumuza yakışır şekilde sözü sana bırakıyorum Haticim.